4 Ekim 2007 Perşembe

SON

N'olur susma!Yalvarırım birşey de ama susma.

Hem biliyorsun ben senin küsmene dayanamam''Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Önce gözlerinden bir iki damlayla akmaya başlayan yaşlar,sicim olmuş; sanki kaynağından coşan bir pınar gibi çağlıyordu.Sesi çatallaşmış ,bir gayret derdini anlatmaya çalışıyor ama sesindeki o çatal anlatmak istediklerine imkan vermiyordu.Oysa her"Beni affet" deyişinin arkasına son bir çırpınışla"Seni seviyorumları"ekliyor,"Ölürüm"diyor"Yapamam,edemem sensiz"dedikçe daha bir çoşan gözpınarları kelimelerini yutuyor ve böylece tüm sesler manasız bir uğultu olup odanın duvarlarına çarpıyordu.Ya da kadına öyle geliyordu.
Genç kadın oturduğu koltuktan kalkmadan;bu orta yaşlı adam ona tüm derdini anlatmalı,affedilmeli ve asla bu odadan kadın yanlız başına gitmemeliydi.Kadın,başını dizlerinin üzerinden kaldırdı.Adama baktı.Elleri titriyordu adamın ve ellerinin üzerindeki hafif hafif yer etmiş kahverengi lekeler sanki tüm çıplaklığıyla kadına içinde bulunduğu çıkmazı haykırıyor,gerçeği bir tokat gibi yüzüne vuruyordu. Kadın,dizlerinin üzerine çökmüş bir o kadar aciz bedene,kocaman ellerine minik avuçları hapsetmiş;bir o kadar hayvan ellere,kızaran gözlere,hiç de gümüş rengi durmayan bozbulanık saçlara ve bir saat öncesine kadar aşık olduğu adama ilk kez acıyarak baktı.Midesi bulandı.

Oturduğu yerden kalkmak için yeltendi.''Nereye?''diye büyük bir şiddetle kadının boynuna sarıldı adam.Aslında bu denli fevri davranmak değildi niyeti.Onu gitmek için yelteniyor sandı birden.Zaten aklı şu an onun gidebileceği ihtimalinden başka birşeye çalışmıyor,bu yüzden afallıyor,ayarı tutturulamamış tepkiler veriyordu ve en kötüsü inanılmaz acınası bir durumdaydı.Durmadan ağlıyor,bundan hiç utanmıyor,hatta belki de ağlamalarının hatırına kalır diye içten içe de hesap yapıyordu.Oysa kadın altı üstü sadece bir bardak su içecekti.Neye uğradığını şaşırmış,sersemlemiş,hafif doğrulduğu koltuğa tekrar oturakalmıştı.Hiddetlendi.''Delirdin mi sen?Ne yaptığını sanıyorsun?''Bir yandan tüm gücüyle de adamı üzerinden itmeye çalışıyordu.Nefessiz kalmıştı adeta,boğuluyorum sandı.Korktu ama korktuğunu belli etmeden:''Su içecektim''diyebildi.Adam hemen doğruldu.''Ben alırım hayatım''dedi son derece ürkek ve bir o kadar onunla geçirebileceği anları uzattığı müjdesini kendine verirken,sevgiyle kadının yeşil gözlerine baktı.Bu gözlerin sahibinin bir kez daha kendine sevgiyle bakması için canından bile vazgeçebileceğini itiraf ederken kendine, elinde tuttuğu mavi cam bir bardak içerisindeki suyu genç kadına uzatıyordu.Kadın,adamın ellerine değmemeye özen göstererek bardağı aldı.Bir yudum içti sudan.Aslında sadece boğazını ıslatmaktı amacı.Oysa içinde bir yangın vardı ama bu susuzluk bir bardak su içmeyle geçecek türden asla değildi.Su için teşekkür etti.Adam bu hiç de beklemediği nezaketten aldığı cesaretle kaldığı yerden başladı yine.''Niye böyle davranıyorsun bana.Yabancı mıyım ben?''Kadın susuyordu.Tek istediği bir an önce bu odadan çıkıp gitmek ve ardına bir kez bile olsun bakmamaktı.Ve asla bu güne ve bu adama dair hiçbir şey hatırlamak istemiyordu.Sanki karşısında iki sene öncesi tanıdığı o adam yoktu.Sanki kollarında kahkahalar attığı,sevdiği,ağladığı,dertleştiği,seviştiği adam değildi o.Birşey olmuş birdenbire en son dün gece vücudunda gezen elleri,aniden hayatında ilk kez gördüğü bir hayvanın ellerine dönüşmüştü.O bayıldığı tok sesi bir yılan tıslaması gibi geliyordu kulağına.Ona doğru baktığında ayaklarına yerden kesen,aşkından geberdiği adam gitmiş karşısında son derece pahalı koyu gri pantolonu,mavi gömleğiyle adeta vücudunun heryerinde ki yaralardan irinler akan bir adam dikilmişti.Tiksinerek ona baktı.''Özlem noldu sana birdenbire?Niye bana öyle bakıyorsun?Neden gideceksin?Hem nereye?Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün?''Tüm sevecenliği ve sahipleniciliği ile söylüyordu bunları Sedat.Sorularını peşpeşe sıralaması hiçbir şeyi değiştirmiyordu aslında.Özlem başını,dizlerinin üzerine koyduğu kollarının arasına saklamış,ona bakmamak için inanılmaz bir çaba sarfediyordu.Yıllar vardı ki bir kadına yalvarmamış;değil yalvarmak onları yarı yolda bıraktığında asla ağlamalarına,sitemlerine kulak vermemiş,beddualarına gülüp geçmişti.''Ahları mı tuttu ne?''diye geçirdi içinden.

Ne acıydı ki ardında bıraktığı onca kadın bir film şeridi gibi hayatından geçerken hiçbirinin adını hatırlayamıyor sadece onların kendinde bıraktığı tesirlere rüküş,alımlı,koca popolu,siyah gözlü,kokoş,paragöz,düztaban gibi isimler takmakla yetiniyordu.Topundan af diledi çarçabuk ama küçük gördüğü tüm kadınlar;onun bu ufacık tefecik,başka bir küçük kadın karşısında ki yerlerde sürünen haline bakarak alay ettiler.Özlem koltuğun kenarında duran Sedat'ın hediyesi gümüş tabakaya uzandı.Sessizliği tabakanın ince klik sesi bozmuş,Özlem çarçabuk sigarasını yakmıştı.Dudaklarına değdirir değdirmez kısa bir duman çekti içine.Hâlâ Sedat karşısında diz çökmüş oturur vaziyetteydi.Dumanı üfledi havaya.Gözleri dumandan daha bir yeşil olmuştu şimdi:
-Seni anlayamıyorum.Bu manasız inadın niye birtanem?Ne yaptım sana bir söylesen hemen af dileyeceğim.'
Tekrara ağlamaya başlamıştı.
-Bir şeyi mi atladım senin için mühim birşey hani.İhmal mi ettim?Eğer öyleyse hiç farkında değilim.Eşekliğime ver seni üzdüysem.Hemen telafi ederiz.İstersen bir tatile çıkalım ha ne dersin?''
Burnunu çekiyordu ha bre.Bu da kadının sinirlerini iyice debreştiriyordu.'
-Nasıl olsa vizelerin bitiyor.Hemen yakın bir yerlere.Yoruldun sınavlardan.Sinirlerin bozuk senin.Tatil iyi gelir sinirlerine.Hem ortam değişir.Hemen şimdi bu gece için bilet baktırıyorum.Olur di mi?Haftasonuna döneriz ne dersin??
-.........................
-Olur olur.Hiç itiraz istemem.'
Hemen cebinden telefonunu çıkardı.Bir iki tuşa bastı:
-Harbi rahatsızsın Sedat''
diye hıncını kustu oturduğu yerden hem de hiç istifini bozmadan Özlem.'
-Koy o telefonu yerine.Hemen!'
Sedat,annesinden azar işiten bir çocuk gibi bakıyordu şimdi.Hatta semelenmiş,aval aval baktığı bile söylenebilirdi.Sanki sesin sahibini arar gibiydi.Zira bu yabancı ses o minik insana ait olamazdı.
-Ben seni terkediyorum diyorum,senin yaptığına bak.Ne tatili!Ne bileti!Kafayı mı yedin sen?Ben seni istemiyorum diyorum anlasana artık.İs-te-miii-yooo-rummm...İstemiyorum anla artık.Olmuyor,olmuyor işte.
Yalvarıyordu.
-Lütfen bırak gideyim.
Sesi titriyordu sinirden.
-Lütfen sorun çıkartma ve insan gibi bitsin.Görmüyor musun mutsuzum,mutsuz.
Sedat çakılı kalmıştı olduğu yere.Boş gözlerle karşısında, izlemekte olduğu tiyatronun perdelerini hem de oyun bitmeden indirmeye çalışan aşık olduğu kadına bakıyordu.Halbuki oyun henüz bitmemişti bunu tüm salondakiler de biliyordu;üstelik mutlu sona bile gelinmemişti.Bağıra bağıra alkışlamak istiyordu şimdi.Delirme pahasına ağlamalıydı hatta.Ve belki de "Perde!Perde!"diye diye ayağa kalkıp elleri patlayana dek tempo tutmalı, coşkusunun yüzü suyuna bu oyun bir kez daha oynanmalıydı.En azından bu gece bunu yapabilmeliydi.

-Hayır.Mutsuz olacak ne var ki anlamıyorum.Yani almak istediğin birşeyler varsa alırız nolur ki,sıkıntı etmene değmez,söylemeye mi utanıyorsun.
diyebildi.İyice batmıştı.Çamurda debelenen bir domuz gibi göründü kadına.Sedat tüm bunları söylerken habire kekeliyor üstelik kelimeleri unutuyor,sesi de inanılmaz kısık çıkıyordu.Belli ki kendini acındırma telaşıydı bunlar. Maddi olarak ne denli donanımlı olursa olsun özgüven olarak da o denli içler acısı durumdaydı üstelik.Nasıl olup da çalıştığı şirketin bu denli önemli bir koltuğunda oturabildiğine genç kadın onu iyice tanıdıktan sonra bir anlam veremez olmuştu.--Nasıl böyle düşünebilirsin?Şimdi sen bana bir Milano tatili yaptırsan devam edelim mi derim sence diye çıkıştı Özlem.
-"Neden olmasın ki hayatım"diye savsakladı.
-Sen bir bakarım kızmışsın,bir bakarım affetmişsin.Çocuk gibisin çocuk.Ben seni avuturum şimdi.Hadi topla saçını başını da dışarı çıkalım.Temiz hava iyi gelir.
Özlem birden çok ciddileşti.
-İyi peki ben toplarım saçı başı.On dakikaya çıkarız.
Bunları söylerken inceden bir alay da eklemeyi ihmal etmemişti sözlerine ama ne var ki iyice şapşallamıştı Sedat.Kaybettiği ve artık bulacağından da umut kestiği oyuncağına kavuşmuş bir çocuk gibi sevinçten ağlasam mı gülsem mi ne yapacağını şaşırmış,paniklemişti.Üstelik bu safiyane durumu, Özlem'in onun dışarı çıkma teklifinle alay etmesine rağmen anlamıyor olmasıyla daha da vahimleşiyor,genç kadın iyiden iyiye ona acıyordu.Çünkü Sedat hiç vakit kaybetmeden deri ceketini vestiyerden almıştı bile.Giyiniyordu.
-E hadi dedi gülümseyerek.
-Ne e hadisi?
-Hazırlan.
-Nereye?
-Nasıl nereye?
-Sen demedin mi on dakikaya çıkarız diye.Hadi ama.
Hışımla;
-On dakika demiştim ya daha dokuz dakika yirmibeş saniyemiz var dedi kolundaki Cartier saate bakarak.Acele etme istersen.
der demez inanılmaz şuh bir kahkaha attı.Sedat'da ona okkalı bir tokat.

Sedat nasıl olmuş da bir anda Özlem'in yanına gelmiş,ne zaman o tokadı ona atabilmiş hatırlamıyordu.Tek bildiği kulağında hala çınlamakta olan birbirinin aynı şuh kahkahalardı.Sedat'a bir haller olmuş,sanki Özlem'in aslında varolmayan kahkahaları büsbütün beynini sarmış,onu kıskıvrak yakalamış ve bu delirten kahkahalar bir tokat,bir yumruk,tekme,küfür,alabildiğine hakaret olarak kadına geri dönmeye başlamıştı.Oysa küçük bir top olduğu halının üzerinde başını tekmelerden koruyabilmek için ellerini siper etmiş,değil gülmek Sedat'ın yüzüne savurduğu tükürükleri silmeye bile uğraşacak durumda değildi .Delirmişti Sedat.Önce yüzünü görebilmek için kadını saçlarından kavrıyor,sonra kadının sımsıkı kapattığı gözlerine inat en ala tokadı atıyor,şimşekler çaktırıyor ama Özlem asla gözlerini açmıyordu.Ağlayamıyordu bile.
-Açsana gözlerini nankör.Aç da bir bak.Sen kimsin ki benimle dalga geçiyorsun ha.Söylesene kim?Kim?Kim?''
Avazı çıktığı kadar bağırıyordu şimdi.
''Cevabın yok mu?Ama ben de bu soruya verilecek bir cevap var küçük sürtük.Duymak istersin di mi?Bak kulaklarını dört aç da duy.''
Çok ciddi bir ifade takınarak devam etti ve üzerine bastıra bastıra
''-Sennnn okullu küçük bir yos-ma-sın.''Yosmasın derken oldukça kısa kesmişti ama bastıra bastıra söylemişti.Daha o an pişman olmuştu dediğine ama takındığı bu ifadeyi de bozmak istemiyordu.İşten biri çıkarılacağı zaman da böyle hissederdi hep.Adamın biletini keserken üzülür,ezilir,içine taş basar ama hayatın acımasızlığı aklına gelince üzüntüsünün yerini bir başka duygu alır akşam işten eve geldiğinde bu duyguya dair Özlem'le dertleşmek isteyince genç kadın onu hiç anlamadan inanılmaz pasifsin diyerek alaşağı ederdi.Sedat onunla münakaşaya bile girmez,içinde ezilen ve bir yumruk gibi oturan her işine son verilenin çoluğu,çocuğu,acısı,kaygısının burukluğu bu diye de kendini anlatmaya çalışmazdı.Çünkü Özlem bunu anlayamazdı.Şimdi Sedat kahkahalarla gülüyordu artık.
''Duydun di mi?''Kahkahasını acaip bir şekilde yarıda keserek,
''Bir yosss-ma.Hem de diplomalısından.Yok yok daha diploman yok ama yüzün gözündeki morluklar,patlaklar geçince diplomayı alırsın yavrum.''
Alay da ediyordu bir yandan.İnanılmayacak şekilde Özlem'in taklidini yapıyor,sesine iğrenç bir haller veriyor,koskoca adam bir sirk maymunu gibi salonda bir o yana bir bu yana zıplıyor,kendini bir anlık gurur uğruna kepaze ediyordu.Gerçi bir kaç zamandır onu küçük görmeler,giydiklerini beğenmemeler,alay etmeler başlamıştı Özlem'de.Ama bu neydi şimdi?Hem bir halt yokken orta yerde ayrılmak neden?Bir de giderayak insanı bir paçavraya çevirmek için inanılmaz bir çaba sarfetmek de ne?Edebinle defol git işte.Üstelik Sedat ona göre pasif,tuhaf biriydi de.
''-Yeter artık.Gitmek mi istiyorsun?''
Kadının saçlarına elini dolamış,sürükleyerek yatağa götürmeye çalışıyordu bir yandan.Özlem canının acısından debelenmeye başlamış,ağlıyordu nihayet.
-Sana soruyorum.Gitmek mi niyetin?
Kadın korkuyla ama inatla başını evet der gibi salladı.
''Yaaaa!Evet demek.Peki öyleyse.Bir helalleşsek evvela güzelim ne dersin?''
İyiden iyiye korkmuş,fırlatıldığı koca yatakta yastıkları kucağına alarak bir nevi siper yapmıştı kendine.Darmadağın olmuş saçlarını ardına attı çarçabuk.Gözlerini sildi koluyla.Üzerinde Sedat'ın çizgili bir gömleği vardı en son çıktıkları yurtdışı seyahatinde büyük bir mağazanın sezon sonu indiriminden,hem de bir kaç renginden almışlardı ve kolları artık yer yer kan olmuştu.Burnu kanıyordu.

Sağ kolunu burnuna bastırdı, inanılmaz canı yanıyordu.Kanı durdurmak istediğinden,gömleğinin sağ kolunu bu defa canının yanmasından korkarak hafif hafif kanayan burnuna değdirdi.Sandığı gibiyse eğer; burnu aldığı darbelerden şişmiş olmalıydı.Pahalı gömleğin yüzde yüz pamuklu kumaşına genç kadının burnundan akan kanlar iyice sıvaşmış,kolları kandan kıpkırmızı olmuş,üstelik kan görmeye dayanamayan kadının içine bulantıyla karışık bir acı çökmüştü.Bayılmak üzereydi.Şimdi rolleri değişmişler on,onbeş dakika öncesine kadar kadının oturduğu kemik rengi süet koltukta,bir o kadar sert,bir okadar acımasız,bir o kadar alaycı bir yüz ifadesiyle ve içinde barındırdığı birçok değişik Sedat suretiyle; bir o kadar da dengesiz,çelişkili ve on saniye sonrası ne yapacağı meçhul ama yine de güçlü bir kumandan edasıyla durmaya çalışan(hem de henüz zafer kazanmadan) Sedat oturmuş şimdi de o kadına bir böcekmiş gibi tiksinerek bakıyordu.
''O simsiyah saçlarınla hamamböceklerine benziyorsun''diye tısladı.Aslında Sedat'la tanıştıkları günlerde çikolata kahvesi saçlarını sırf o istedi diye siyaha boyatmıştı Özlem.Ayaklarının yerden kesik olduğu anlara aitti bu siyah saçlar.Birden bir cesaret geldi kendisine:
-Hadi canım sende, dedi.
-Kendini tarif ediyor olmayasın.
İnadına gülümsüyor,sanki kaşınıyor,kendinden sadece bir,bir buçuk metre uzakta oturan adamdan nefret etmek bir yana,uslanmaz bir inatla iğreniyordu.Burnu hâlâ kanıyormuş gibi koluyla hafiften tekrar sildi.Koltukta iyice yayılan ve arsızca kaykılan adam,sol bacağını doksan derece açıyla halıya basmış, sağ ayağını bunun üzerine büyük bir keyifle atmış,aralarında şimdilik başlayan soğuk savaşın galibi olmak için umulmadık bir gayret sarfediyordu.
''Buraya gel!''dedi.Ne dediği birden anlaşılmadığı gibi o sırada zaten Özlem,yatağın kenarında duran aynada yüzüne bakmaya gayret ediyor,sırtını sağlama alamamanın tedirginliğiyle de yataktan kalkamıyordu.Sedat ona göre sağındaki müthiş rahat ve konforlu okuma koltuğunda oturuyor;bir adam boyunda ki giyinme aynası da yatağın solunda duruyordu.''Duyuramadık herhal sesimizi.Heyttt,hişşşşt,hooop?''

İnanılmaz gıcık konuşmaya başlamış;uyguladığı bu saçmasapan,çocukca takdik yüzünden Özlem her an kafasına birşey patlatarak onu yere serebilmenin planlarını yapmaya başlamıştı.Demek insanlar böyle katil oluyor diye geçirdi içinden.Ve bir an evvel bu odadan çıkmalısın diye dikte etti kendine.Buradan nasıl çıkmalı,yedi sekiz metrelik koridoru nasıl geçmeli kapıyı da nasıl buldurmalıyımın planlarını yapıyordu içten içe.Ya da en azından koridorda açık bulduğum bir kapıdan içeri atmalıyım kendimi ve oraya kilitlemeliyim diye düşünüyordu.Bu tuvalet de olabilirdi,kiler de,misafir yatak odası da.Neresi olursa olsun farketmezdi.Yeter ki ondan ayrı bir dört duvar olsundu başka hiçbirşey istemiyor,buradan kurtulduğu andan itibaren ise çok uslu,çok çalışkan,kimseyi incitmeyen,kendi halinde bir kız olacağına içinden binlerce kez söz veriyor,çabuk çabuk dualar ediyordu.
''Sana diyorum,bozkır güzeliiiiii.''Özlem'in babaocağıyla dalga geçiyordu şimdi.Özlem dayanamadı,müthiş bir hazırcevaplıkla
''Senin kütüğün Paris'te ya.Ötüşün ondan.''
diye lafı oturttu.Sedat, durup durup söylediği tek bir sözle kendini alaşağı eden bu kadına, karşı konulmaz özgüveni için hayranlık duyuyor,kendi hiçbir zaman öyle olmadığı,olamadığı için, sırf böyle bir duruşla hayatta tutunabilmek pahasına nelerini feda edebileceğini hesap ediyordu.Bir araba-nasıl olsa garajda iki tane vardı-,dağdaki ev,yazlığı,ya da plazada ki son sistem bu ev.Ama hiçbir maddi güç,hiçbir banknot destesi yatağın üzerinden inmekte olan yaralı kaplanın sarfettiği en son söze karşın kendinin düştüğü bu küçülmeyi,seni varsaymıyorumun ruhunda bıraktığı acıyı dindirecek güçte değildi.Özlem ayaklarının dibinde bir heykel gibi dikiliyordu şimdi.Kendini bu hale getiren heykeltraşsa yine aciz bir kul olmuş,hatta kendi hiç tahrik etmiyormuş da haksız yere laf yiyormuş gibisine gelen bu son söz iyice canını yakmış,tekrar katıla katıla ağlamaya başlamıştı.O, kadına vurup kanattığı her yere rağmen,kadın sadece bir sözüyle onun savunulamaz ruhuna çentikler atıyor,derin izler bırakıyor,hatta bu izlerden görünmez kanlar oluk oluk akıyor,yaralı ölmüyor ama can çekişiyordu.Dil yarası dedikleriydi işte bu. Yenişemeyen iki güreşçi gibiydiler.Bir biri,bir diğeri üstün oluyor,hatta adaletin terkettiği bu duruma,güce rağmen yine de yüzünü gözünü silmeye gayret eden erkek oluyor,zırıl zırıl ağlıyordu.Son bir hışımla kalktığı koltuktan tüm hezimetine rağmen gücünü son kez sırtlandı ve yüzüne ve ruhuna ve gelmişine ve geçmişine ve yarınına vurulan tüm darbelere inat ,en son kalan benlik kırıntılarına siper etmek için herşeyi son bir çırpınışla,karşısında ki heykeli sanki beğenmemiş de yeni baştan dökmeliymiş gibi kadının kendince eğreti duran yerlerine çok güçlü keski darbeleri vurmaya başladı.Elleri acıyıp,kolları yorulduğundaysa genç kadın kanlar içinde kalmıştı bile.Döşemenin üzerinde yatıyordu.

Yarı baygındı.Körpecik vücuduna aldığı darbeleri taşıyamaz hale gelmiş;suratına gelen en son yumruktan sonra boş bir çuval gibi yere yığılmış hatta pek de şiddetli bir şekilde başını tahta zemine vurmuştu.Başındaki yeri belli olmayan yaradan ince bir kan sızıyordu döşemeye.Sedat başucuna çökmüş,yaralı kendiymiş gibi derin derin derin soluyor,çıkmayan canına sadece kendinin duyabileceği türden hesaplar soruyordu:
-Keşke senin olduğun o yere hiç gelmeseydim.Keşke zıkkım yeseydim de senin elinden bir yudum su içmeseydim.(Ağlıyordu)Ama bilmiyordum ki,seni bile görmemiştim.Sen değil miydin bana randevu veren,yoksa varlığından haberim mi olacaktı?Sen değil misin ''Beni ara''diye not düşen.Hem de utanmadan''Bu kalabalık yaşantınızda çok yalnız olduğunuzu görüyorum.(Alay ediyordu ve sesini bir kadın gibi çıkartmaya çalışıyordu)Nedendir bilinmez ama size üzülüyorum.Eğer sizin için yapabileceğim her ne varsa beni çekinmeden arayınız.Psikoloji hazırlık öğrencisi Özlem.Gsm:0 535 246 2* ** freud&ozzlem@*****.com''türünden bir edebiyat döktüren. Bu denli hazırlıklı,bu denli korkusuz ve bu denli ne istediğini bilendi benim küçük sevgilim.(Saçlarını okşuyordu şimdi) Genç kadın onu duyabiliyor ama sanki dili demirdenmiş gibi kıpırdatamıyor,gerçi şu bulunduğu durumu anlatabilecek bir tek kelimeye bile sahip olamayışına hayıflanıyordu.Çünkü küçücük bir kadındı kendi,henüz yirmili yaşlarında bir küçük kadıncıktı o.
''Ben hiç sana küsmedim ki ha bre darılıyorsun,küsüyorsun.Sanki hiç mi kırılmadım sana.Ama ben seni böyle küçücük sevdim,henüz olmamış,henüz toy.Cömertliğini sevdim senin,büyük bir şehrin azgın nehrinde tutunacak dal diye beni seçmeni sevdim.Çalışkanlığını,gayretini hatta hırslarını sevdim.Korkmadım mı sanıyorsun?Sedat'a mı vermiştin telefonunu yoksa bilmem nerelerinin marka müdürüne mi?Şimdi anladım.Telefon marka müdürüne verilmiş aransın diye.''
Saçlarını okşarken bir yandan da çekmeye başlamış,sadece yerde yatanın acısını anlatan inlemeleri kulağına çalınınca ne yaptığının farkına varabilmişti.Hatta;
''Çok özür diliyorum hayatım,canını yakmış olabilirim''diye de manasız ve gereksiz birşeyler söylemişti.
-Kırkaltı yaşındayım.Bu mu battı sana?Bu mu rahatsız etti körpe bedenini?Ben sen istemiyorum dedikçe sana yığdım herşeyi.Ben olmasam nasıl böyle bir öğrencilik geçirecektin ha?''
Tüm bu duyduklarına Özlem bağıra bağıra;
-Keşke o notu yazmamış olsaydım sana.B** mu var dı da kaşındım sanki.Ne olurdu sanki burslarla okusaydım,kıt kanaat.Bir kot için aylarca bekleseydim daha hak olmaz mıydı?Kartların en afillilerinden var sayende.Olmaz olaydı.Kartlarını,tek taşını,gece elbiselerimi,ayakkabılarımı,arabamı,jartiyerlerimi,gümüş tabakamı al.Ne verdiysen al,hepsini al.Hepsi yerli yerinde.Peki ver bakalım giden iki koca yılımı.Bunu yapabilir misin?Okulun kantininde bana fırlatılan en iffetsiz bakışların bana kaybettirdiklerini hangi parayla alabilirsin bir de bakalım.Evet bana aldığın herşey duruyor ama benim yıllarım gitmiş,satın al hadi?Hadi istiyorum madem.Bana en güzelinden,en dertsizi,en kısmetlisinden,en parlağı,en ışıltılısından iki koca yıl sipariş et bakalım. Öyle bir iki yılı kestirip biçtireceğin terzin de vardır senin demek istiyordu artık ama nafile.

Sedat artık zembereği boşalmış bir saat gibiydi.

Hemen banyoya geçti.Bu arada banyo kapısına yakın duran çocuk şeklindeki bronz lambadere çarpmış ayağı inanılmaz acımıştı.''Ha s**tir'diye kızdı kendine.Hafif aksayarak girdiği banyoda dolapları kurcalamaya başladı ama bu işi o denli kontrolsüz yapıyordu ki neredeyse tüm dolabı alaşağı etmiş,lavabonun içi ,yerde ki halı üzerine düşenlerden panayır yerine dönmüştü.En sonunda gözüne kestirdiği birkaç parça eşyayı alarak aynı hızla yalnız daha temkinli -çünkü sağ ayağı lambaderin yerini hiç unutamayacağı şekilde öğrenmişti-yatak odasına geçti.Özlem'in hareketsiz yatan vücudunun yanına diz çöktü.Şimdi şarkılarını en tatlı sesiyle mırıldanmaya başlamış,ağlıyordu.
''Sevmek eskidenmiş güzelim sanki yıllar öncesinde kalan....(Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi)Aşkımız bir masalmış birtanem''Ve
''Yolcu yolunda gerek''diye biten ama Sedat'ın durmadan kaseti geri sardığı bir parçaydı bu.Ha bre sona takılı kalmış tekrar edip duruyordu.Tahta saplı fırçayla Özlem'in saçlarını usul usul tarıyordu şimdi.Tarağı kadının mis gibi kokan saçlarına tekrar tekrar sürerken loş ışıkta bile saçların fırça değen heryerinin pırıl pırıl parladığını görebiliyordu üstelik.Üstelik saçının kenarına taşlı bir toka bile iliştirmiş,vücudunun heryerine en pahalısından parfümü sıkmaya başlamıştı.Bu üst notalarında meyve ve çiçek kokuları ile alt notalarında ağaç ve misk kokularının nefes kesici birleşimi diye satışa çıkmış ve Özlem'in hayranlık içerisinde bahsetmesi sonucu tam da diğer sürprizler gibi pahalı,şaşalı bir o kadar da özel bir yılbaşı gecesine ait son moda hediye bir parfümdü...Sanki Özlem için üretilmiş tenine müthiş uymuştu.Kadın tepeden tırnağa parfümlendi bu arada.Başı hafif yandı.Mümkün olduğunca itinalı -sedefli ateş kırmızısını bulabilmişti- Sedat,ruju bir iki hamleyle onun dudağına sıvadı. Artık gidilecek partiye hazır gibiydiler.Zaten Sedat üzerinde deri ceketi kan ter içinde olduğuna aldanmadan hareket ediyordu.

Kırmızı bir ruj,taşlı bir toka,tahta saplı bir tarak şöyle uzakdoğu işlisinden hem de,bir şişe parfüm üzerlerine düşen görevi itina ile yerine getirmiş olmanın rehavetiyle kimi bir saça iliştirilmiş,kimi koltuğa fırlatılmış,kimi dudakta yer etmiş,kimi de kadının başucunda sadık bir köle gibi dizilerek durmuştu.
''Kalk güzelim,gidiyoruz dedi''Sedat.Kadını kollarından tuttu kaldırmaya çalıştı,tamamen tepkisizdi halbuki.Tüm bunlara rağmen Sedat onun
''Nereye''diyen hafif şımarık,cıvıl cıvıl,taze sesini duymuştu sanki.
''Çok eğleneceğiz.Uçacağız adeta.Seni uçuracağım bebeğim,adeta zevkten sarhoş olacaksın''Pis pis gülüyordu farklı manalar yüklediği sözlerine.Bir daha yeltendi kadını kaldırmaya.Az önceki kudurmuş,delirmiş adam gitmiş yerine anlaşılamayacak kadar munisi gelmiş ama yine de kadını odadan çıkarmaya gayretleniyordu.Yalnız tek bir farkla ;kapıdan değil.Baktı ki naz yapıyor sevdiği tuttu onu kolundan -illa uçuracak ya-kapının tam ters istikametine doğru çekmeye başladı.Biraz gayret ten sonra plazanın orta katlarındaki camı açabildi.Özlem'in ardına geçerek kollarına girdi evvela.''Bak bebeğim!"dedi ışıkları göstererek."Şehir seni bekliyor eğlenmen için.İç,gül,eğlen, sarhoş ol,durma tekrar iç.Bağıra bağıra şarkılar söyle şimdi.Sonra durma bir daha iç.Tekilanın üstüne bir de cin söyle ki adamakıllı çarpsın.Oh ne güzel di mi?Duyuyor musun birtanem dediklerimi.Duyduğunu biliyorum heyecandan konuşamıyorsun.Öyleyse..."dedi ve kadının kanayan bir gül misali kıpkırmızı dudaklarını,kendi dudaklarının arasına aldı.İçine çeke çeke öptü onu.Kadın asla tepki vermedi.
"Öpmüyor musun beni?"sinirle
"Hadi güle güle bakiiim...''diye çığlıklar atmaya başladı.Ve birden ollarından güç alarak itiverdi açık pencereden.Kadın havada uçarken hatta dolu bir çuval gibi hızla düşerken adam ardından bağırıyordu avazı çıktığı kadar.
''Uçuyorsuuuunnnnnn!Uçuyorsuuuuunnnnnn!Demiştim sana..''
Çığlık atmaya başlamıştı şimdi.Delirir gibi. Silkeleniyor ama çığlıkları durmuyor,daha bir azmış,kudurmuş kahkahalar atıyordu artık.

Suratına atılan okkalı bir tokatın sesi uyandırmıştı Sedat'ı.Özlem başucunda saçı başı dağılmış,uykulu uykulu
''Ödümü kopardın ya...Ne gördün de bu kadar bağırıyorsun''diye homurdandı.Sedat sadece içinden
''Şükürler olsun''diyebilmişti ama korkudan mıdır,bir psikopat,bir katil olmadığının sevincinden midir nedir gözlerinden yaşlar geliyordu.Oda loş olduğundan Özlem onun tuhaf bir sebeple akan yaşlarından haberdar değildi.Sonra kendi bile duymadığı sesinle .
''Karmakarışık bir rüyaydı'' diyebildi sadece.Özlem de döndü,yattı.

Hiç yorum yok: