Cumartesileri severim...
Genelde izin günüm diye belki.Daha çok vakit,daha kaliteli zamanın günü gibi gelir bana hep cumartesi.Ondan belki....
Güzel bir güne uyanıp ailece keyifli bir kahvaltı,bir de istendiğinde bir yerlere yetişmeme lüksü,gerine gerine zaman katli gibi gelir bana.Ohhh ne keyif.
Bana göre...
----------------------------------
Ama bir yerlerde her cumartesi benim gibi keyifli bir sabaha uyanmayanlarda var.
Boğazı düğüm düğüm olmuş birileri....
Çok uzun vakittir onların her cumartesi ve hep aynı saatte,hiç şaşmadan aynı yerde buluşuyor olmalarını merakla,hüzünle ama ayrı bir heyecanla takip ederdim.Şimdi de ne yaparlar,neredeler takipdeyim ama başka bir yanımla...
Onların varlığından haberdar olan yanım şimdilerde 2 çocuklu bir anne...
Onlarsa Cumartesi Anneleri.
Eskiden her cumartesi kayıplarını aramak için Galatasaray Lise'sinin önünü mesken tutan bu insanları televizyonlarda gördüğümde öyle üzülürdüm ki.
Bir yakınını kaybetmek.
Bu kayıp evlat olmuş,ana olmuş,kardeş olmuş,eş olmuş hiç farketmiyor..Yakınınız işte.Gidiyor ve dönmüyor.Kayboluyor ya da kaybettiriliyor.
Nerede?Ne yapar?Aç mı?Açık mı?Canını yakıyorlar mı?Korkuyor mu?En önemlisi sağ mı ölü mü?
Her cumartesi durmadan bu sorulara cevap aramak,itilmek kakılmak,ağlamak,sesini duyurdum sanmak,feryat etmek,bu soruları milyonlara sormak ne acı,ne zor,ne eksik birşeydir.
"Oğlumu gördünüz mü?"diyorsunuz tanımadıklarınıza.
"Kızımı gördünüz mü?Hem o daha çok küçüktür ağlar,üşür.Koruyamaz kendini üzülür." demeye getiriyorsunuz her bakışı ama kapı duvar sanki yanıtsız sorular...
Ben onları başı kesik bir horoz gibi çırpına çırpına çocuklarımı aradığımda her saniye anımsadım.Çocuklarımın silüeti,o kadınların silüeti birbirine geçti.Şimdi ben de onlar gibiydim.Çaresiz,dermansız,karmakarışık,aç,açık,çıplak,kayıp,bir yanım liğme liğme edilmiş o yarım saat de;zaman bana asırlar gibi geldi.Ben üst komşuya geçmiş çocuklarımı,onları kaybettiğimden habersiz,çocukca bir huzur içinde oynarlarken bulduğumda ağlayamadım.Sırf korkmasınlar diye.Hani dünyaları verdiler böyle birşey oluyormuş dedim kendi kendime.Yarım saat eşittir bir asır...
Ya onların kayıp edilmiş yılları hangi takvim dilimine denk geliyor acaba?100 asır.1000 asır.Asırsız....
------------------------------------
bekleye bekleye geçiyor günler gün sağır dilsiz sustu bülbüller kemiğim etim kapı önlerinde can kayıp can kayıp allah'ım bu nasıl bir dünya bu nasıl bir ayıp ah ben anayım yanmaz canım dışardan kora koysalar ümidimi kaybedemezsiniz ölsem de ahım tarihi karalar....
diye boşuna demiyor Sezen.En keskini,en tesir edicisi de bu galiba....
13 Ocak 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder